'Ben bana yeterim' diyorsun da seni sana bırakırlar mı?!
Fotoğraf: Envato
İktidar ya da muhalif olsun, ülke siyasetinin şekillen(diril)diği ana eksen seçimler oluyor. Denir ya, her seçimin özgünlüğü var diye; bu seçim gerçekten özgün… AKP iktidarının ‘tek parti’, Tayyip Erdoğan’ın ise ‘tek adam’ üzerine kurdukları strateji, özgünlüğün bir tarafını oluşturuyor. Bunun karşısında duran muhalefet partileri içinde HDP’nin pozisyonu ise diğer taraf…
Evet, siyasal konjonktür, iktidarı durdurabilecek güç olma misyonunu daha ‘büyük’ partiler durumundaki CHP ve MHP’ye değil, HDP’ye yüklemiş durumda. Bu, biliniyor ve çokça da dillendiriliyor zaten. Uzatmadan söylersek, öyle bir özgünlüğü var ki Haziran seçimlerinin, tek parti-tek adam hayalleri içindeki Erdoğan AKP’si ile barajı aşarak bu yolu tıkayacak ve ülke siyasetinde başka bir çığır açma potansiyeli taşıyan HDP eksenindeki güçbirliği arasında geçecek olmasıdır.
Seçimler bağlamlı bu nesnel siyasal harita dışında kalmak yine ‘nesnel’ olarak mümkün değil. Türkiye’de siyaset yaptığını söyleyip, “haritanız beni ilgilendirmiyor” demenin anlamı ve karşılığı yok. Niyetiniz, söyleminiz ne olursa olsun, eğer siyaset yapma iddiasındasanız, yaptığınız ya da yapmadığınız her işin, attığınız ya da atmadığınız her adımın, bu seçim bağlamlı özgün nesnellikle ‘kendiliğinden’ bir bağı vardır. “Seçimler beni ilgilendirmiyor, ben kendi bildiğim yöntemlerle, kendi alanımı oluşturur, orda idare ederim” demekle bu ‘nesnelliğin’ dışında kalamazsınız. Yaptıklarınızın, sözünü ettiğimiz ‘haritada’ bir anlamı ve karşılığı vardır mutlaka, siz kendinize yakıştırmasanız da, bir bakmışsınız ki Tayyip Erdoğan’ın stratejisine kan taşımışsınızdır mesela. İddianız ne olursa olsun, nesnel durumu gözetmiyorsanız ya da ‘nesnellik beni asla bağlamaz’ diyorsanız, elinizdeki o sihirli reçetelerin hiçbiri size ‘sadece size bağımlı bir nesnel ortam’ oluşturma şansı vermez. Tarih, o dehşetli, parlak kahramanlık sloganlarınızı hiç hesaba katmaz, eklenti olursunuz da farkında bile olamazsınız!
Çağlayan Adliyesi’ndeki rehin almayla başlayıp polis infazıyla sona eren olayı öncesi ve sonrasıyla bu çerçevede değerlendirmek gerekiyor aslında. Berkin Elvan davası için oluşmuş büyük toplumsal meşruiyete yaslandığını zanneden ama onu görmezden gelip, ‘halkın adaletini sağlamanın başka bir yolu kalmadı’ iddiasıyla hareket eden bir tarzın gelip dayandığı sonuçların ne olduğu ortada: Daha ilk anda verilen, “kimse izinsiz sokağa çıkmayacak, avukatlar da aranacak” vb. iştahlı tepkiler… Dayattığı ‘iç güvenlik paketi’ için ‘bakın nasıl da gerekliymiş’ türünden meşruiyet aramalar… Her tarafından sorgulanır duruma gelmişken bir anda elde edilen o bilindik ‘terörle mücadele ediyoruz, aman birliğimizi bozmayalım’ maymuncuğu…
AKP iktidarı ve Erdoğan’ın tam da ‘gökte ararken yerde bulduğu’, ilk anından itibaren kullanmaya başladığı ve bir süre de tepe tepe kullanacağı bir ‘nimet’ oldu. “Beni ilgilendirmez, neyi kullanıp kullanmayacağı AKP’nin sorunudur” deyip geçilebilir mi? Sizin geçtiğinizi birileri pas geçmiyorsa, kendinizi dışında tarif ettiğiniz siyasal nesnelliğin bizzat eklentisi olmuyor musunuz?..
Ve bu ‘eklenti’ olma halinin “seçimler bizi ilgilendirmiyor” diyen bir ‘çizgi’ tarafından yaşanıyor oluşu tesadüfi sayılabilir mi? Hayır, bütün bu olup bitenin, burada konuşulması gerekmeyen birçok iddianın ötesinde, ‘seçimlerden bana ne’ deyip siyaset dışına kaçan ama buna da razı olmayıp kendisini kendi bildiği yöntemlerle hatırlatmaya, konuşturtmaya çalışan bir ‘akıl’la da ilgisi vardır. Berkin Elvan davasının büyük meşruiyetinin kapsama alanında ‘nasılsa karşılığı olur’ öngörüsüyle hareket eden bu aklın, bu tarzın, bir süreliğine de olsa kendisinden bahsettirdiği doğrudur ama sonuçları itibariyle yapıp ettiklerinin büyük siyasal fotoğrafta neye denk düştüğü de açık olsa gerektir. RTE’nin gözlerine bakın anlarsınız. Onun kazanımlarından bu ‘ben bana yeterim’ci akıl fukaralığının da kaybettiğini anlamak için hiç öyle ‘ilmi siyaset’ yapmaya da gerek yok. Asgari siyasal içgüdü bile yeter aslında. Bizzat Berkin Elvan’ın ailesinin son açıklamasına bakın, orda bulursunuz mesela: “Biz yokuz artık. Eğer dava açılırsa ve yargılama yapılırsa dosyamızı aile olarak sadece kendimiz takip edeceğiz. Hiçbir avukata ve hukuki desteğe ihtiyacımız yok...”!
Sahiplen(il)mek’ ile ‘kullan(ıl)mak’ arasındaki o acı gerçeği farketmişliğin bıçak keskinliğindeki çığlığıdır bu sitemkâr açıklama. Her ne kadar, ‘bu bir tepki değil’ denilerek o mazlum nezaketi de ihmal edilmemişse de; ‘istismar’ edilme kaygısının hüzünlü itirafıdır en azından...
Farkında olunsun olunmasın, Berkin’in ailesini böylesine bir ‘içe gömülme’ noktasına getirenler; bunu da başardınız ya, ne kadar övünseniz azdır artık!..
Zinhar üzerinize alınmazsınız ama söylenenler size ve kaybettiklerinize dairdir...
- 1 Mayıs, 10 Not 05 Mayıs 2024 04:46
- İstanbul seçimi, sazan sarmalı ve Zana’nın trajedisi! 29 Mart 2024 19:51
- Solun ayarını seçimler mi bozuyor, yoksa ayarlar bozuk mu zaten? 09 Temmuz 2023 04:40
- Sosyalistlerin muaf olma hali ya da kaybeden sadece "Burjuva muhalefeti" mi?! 25 Haziran 2023 01:55
- Yenilmek de direnerek olsun, teslim olarak değil! 21 Mayıs 2023 04:40
- 1 Mayıs notları ve 14 Mayıs imkânı 07 Mayıs 2023 02:19
- Tarihi seçimler ve solda sekterlik halleri 30 Nisan 2023 04:17
- ‘Ayşe Teyze’ler, Mahirler varken, seccade konsolidasyonu yeter mi? 09 Nisan 2023 04:56
- Ayhan Bilgen’in ‘yapıcı muhalifliği’ ve bir tür ‘itirafçılık’ hali! 02 Nisan 2023 04:48
- Şapkadan çıkan Erbakan ile ‘bize pusu kurdular’ diyen pusucu nereye koşuyor? 26 Mart 2023 04:40
- 20 Mart’a denk düşen ‘tesadüfler’ ve bir zorunluluk 22 Mart 2023 04:49
- Değişim enerjisi, kuyudaki Akşener ve ‘kazanacak aday’a ilişmek! 12 Mart 2023 10:16